Bir seyahatten daha dönmüş olmanın mutluluğu içindeyim :) Diyeceğim o ki gezin a dostlar. Yani illa uzaklara uzaklara değil, bir kaç km ötedeki bağ bahçelere de gidebilirsiniz ama ne bileyim gezin işte. Çimlerde uzanın, akışına bırakın, kilo alacağım korkusundan bağımsız olarak yiyin için, kimseleri de takmayın. Yoksa sürekli sinirlenen ve söylenen kimlikler olarak bir arpa boyu yol gidemezsiniz benden söylemesi :)
BİLET ÜCRETİ- UÇUŞ HAKKINDA
Tam da 12 Nisan'da evliliğimiz sekizinci yılına adım atacakken bir plan yapalım dedik ve bir de baktık Pegasus yine indirimde, bu fırsatı değerlendirmeden edemezdik. İki kişi gidiş dönüş bilet ücretimiz 460 TL idi. Sonradan 20 kilo bagaj eklettik ona da 42 TL verdik. Yani kısacası biletimiz 500 TL ye gelmiş oldu. Uçuş süresi Sabiha Gökçen Havaalanından 2 saat 15 dakika ve saatler ülkemize göre 1 saat geri bunu da söylemekte fayda var diye düşünüyorum.
KONAKLAMA
Evimiz yine airbnb den ucuzun da ucuzu seçeneği oldu. Evlilik yıldönümü diye gaza gelip iyi bir otel seçecek değildik:) Sonuç olarak bir kaç saat uyuyacağımız bir odaya ne diye fazla para verecektik. Nitekim iki gece iki kişi için sadece 260 TL ödedik. Evimiz Old Town'a 5 dakika mesafedeydi. Yani her şey yanı başımızdaydı. Ulaşımı zaten kolaydı ama ev sahibemiz detaylı anlatımı ile daha da kolaylaştırdı adresini bulmamızı. İşte adres için bir tık. Evden çok fazla beklentimiz olmadığı gibi sokakta kalsak dahi çok da umrumuzda değildi. Buna rağmen ev sahibemiz Lenka fazlası ile ilgili tavırları ve yardımseverliği ile bizi şaşırttı :) Yani konaklama konusunda herşey beklentimizin üzerinde çıktı vesselam.
HAVAALANINDAN ŞEHRE ULAŞIM
Havaalanından iner inmez tıpkı Budapeşte'de olduğu gibi karşımızda toplu taşıma için danışma vardı. Daha önce yine bloggerlardan edindiğim bilgiyi dikkate alarak 24 saatlik geçerli olan ve ortalama kişi başı 13 TL gibi bir ücrete gelen biletlerden aldık ikimiz için ayrı ayrı. Avrupa Birliği üyesi olmalarına rağmen kendi paralarını kullanmalarından ve yine bloggerların havaalanında asla kron almamamız gerektiğine dair uyarılardan mütevellit kredi kartı ile aldık biletlerimizi. Bilet kontrolleri kesinlikle bir Budapeşte ya da Barselona gibi olmadığı gibi bilet basan görmedim desem yeridir. Bunun dışında 2 günlük, 3 günlük gibi bilet seçenekleri olsa da bu biletler oldukça gereksiz diye düşünüyorum çünkü şehir zaten İstanbul'u düşündüğünüzde avuç içi kadar yer. Aslında sonradan sadece gidiş için 2.75 TL gibi bir ücreti olan ve tek binişlik olmasına rağmen 90 dakika boyunca aktarma yapabileceğimiz biletten de alsaymışız olurmuş diye de düşündük çünkü cidden pek toplu taşıma kullanılacak mesafe olmadığı gibi şehir zaten yürürken çok daha anlamlı bir şekilde gezilmiş oluyor diye düşünüyorum. Havalanının önüne çıkar çıkmaz 100 ve 119 numaralı otobüslerden birine binebilirsiniz. Biri sizi yeşil hatta diğeri ise sarı hatta ulaştıracak ancak bunların da çok önemi yok zaten ikisi de şehrin orta yerinde birleştiğinden siz hangi yere gideceksiniz inip diğerine aktarma yapabilirsiniz. Biz 119 numaralı otobüse bindik, ortalama 20 dk gibi bir süre sonra metro istasyonundaydık, metro yolculuğu süresi de 10 dk. Yani 30-35 dakikada şehir merkezindesiniz. Sonrası artık size kalmış :)
ÇEK KRONU VE ÇEK KRONU TEMİNİ
Yine seyahate çıkmadan önce bu konu ile ilgili onlarca uyarı okuduk. Bir ara acaba gitmeden Kapalı Çarşı'dan falan mı temin edelim diye düşünmedik değil. Staromestska durağının hemen çıkışında komisyonsuz para bozduran bir yer önerilmişti bir yazıda biz hiç risk almadan direk oraya gidip bozdurduk dövizimizi. 100 euro 2660 çek kronuna denk geliyordu. Diğer yerlere göre avantaj sağladık mı emin olamadım ama dediğim gibi kötü bir yere denk gelip risk almak istemedik.
PRAG HAKKINDA
Prag benim gözümle Vltara nehrinin bir yanı oldukça turistik hale gelmiş (mimarisinin etkisi büyük) diğer yanı görece daha temiz, müzelerin konuşlandırılmış olduğu, dört bir yanının park bahçe ile donatıldığı, temiz, dakik ( metro, otobüs ya da tramvay için neredeyse hiç beklemiyorsunuz), insanların herşeyden önce kendilerine olan öz saygılarının fazla olduğu, açtıkları her mekanı müze sanan ( sex museum, chocolate museum, beer museum...), sadece tarihini korumayı değil aynı zamanda gelişmeyi ve üretmeyi seven insanların olduğu, minicik fıçıcık içi dolu turşucuk bir şehir. Çok da kaybolacağınız ara sokakları yok ama her köşesi ayrı güzel, kuklalara, animasyonlara, oyuncaklara, bilhassa ahşap oyuncaklara da ayrıca gönül vermişler. Elbette Kafka'nın bu şehirde yaşaması, kitaplarını yazması şehrin adının yanında ilk anılan isimlerden olmasını sağlamış. Kafka müzesi, Kafka sokağı, Kafka kafesi, Kafka'nın evi vs vs vs. Kendi biralarını ürettikleri, fazlasıyla yerli biralarının olduğu, günde kişi başı bira tüketiminin 1 litre olduğu bir şehir aynı zamanda. Gece hayatının renkliliği de özellikle erasmus öğrencilerinin ayrı başlıklar açarak incelediği bir konu ise de evli bir çift olmamız itibariyle biz kokteyl barlara ve publara daha çok meylettik. Aaaa az kalsın unutuyorum bir de trdelnik :) Genel anlamda tatlıyı pek bir seven insanların yaşadığı Prag sokaklarında yürürken içinize çeke çeke daha çok koklamak sonrasında da bir güzel midenize indirmek isteyeceğiniz trdelnik içine nutella sürülünce daha da leziz bir hal alan kömür ateşinde pişen bir tür tatlı. Özellikle Charles Köprüsünü geçer geçmez düz ilerlediğinizde sağınızda kalan, tipik ev kadını ablaların yaptığı yerde ve Prag Castle önündeki abimizin yaptığı yerde yemenizi ayrıca tavsiye ederim. Ama iki kişinin bir tane alması daha mantıklı çünkü soğuyunca aynı tadı alamıyorsunuz.
PRAG PARK - BAHÇELERİ

Petrin ise çakma Eyfel kulesi olduğu söylenen Petrin Kulesi'nin yanı sıra henüz çiçek açmış güzel ağaçların olduğu, mis gibi kokan bir yeşil alan. Petrin Kulesi'ne merdivenle ya da asansör ile çıkılabiliyor. Asansör ile çıkmak 5 TL gibi bir farkla ama merdivenle çıkmak çok daha eğlenceli çünkü adım attığınız her katta şehre ayrı bir tarafından bakma fırsatı yakalıyorsunuz. Petrin tepesine finiküler ile çıkmak mümkün ya da yürüyerek ancak biz gittiğimizde finiküleri bakıma aldıklarından yürümek durumunda kaldık. İyi ki de öyle olmuş, ağaçlar ve kuşlar büyüledi adeta. Çok uzun sürmediğini söyleyebilirim (25 dakika kadar) aynı zamanda yine tepeye doğru tırmanırken sağda bir restaurant var o da güzel görünüyordu. Kulenin kendi içinde kafeterya gibi bir alanı da mevcut. Kuleye akşam 22:00 ye kadar çıkalabiliyor biz gün batmadan kısa bir süre önce çıktık hem ışıkta hem karanlıkta görme şansımız oldu ve mutlaka hediyelik eşya bölümünden birşeyler alın. Şehrin içinde öyle güzel ve orjinal şeyler alamayabilirsiniz. Gelelim Kampa'ya, Kampa diğer üç alana nazaran şehre çok daha yakın festivallerin yapıldığı piknik alanı kıvamında diğer üç yere nazaran daha yakın sakin bir yer. Tabii yaz aylarında öyle olmayabilir :) Şehrin çok daha ortasında, ulaşımı çok daha rahat, restaurant sayısı çok daha çok :) Düz bir yeşil alan, diğer parklar gibi çok çeşitli çiçek böceği yok ama yine de güzel heykelleri var:)
TARİH - MÜZE
Gitmeden önce hangi sayfaya bakarsam bakayım tarihi ile ilgili yazan en yaygın cümle : 2. Dünya Savaşı'nda çok tahribat görmediği için sokaklarının, binalarının tarihi dokusunu koruduğu ve bu nedenle de masallar şehri olarak anıldığı idi. Bu fikre kesinlikle gezdikten sonra ben de aynı şekilde katıldım. Şans mıdır yaşadıkları yoksa bilinçli bir şekilde yıllardır temiz ve düzenli hayatlarından mıdır bilinmez kesinlikle sokakları hele hele Old Town kısmı adeta bir film platosu. Öyle renkli ve güzel, öyle eski ama bir o kadar mistik ve temiz ki; insan hayranlık duymadan yapamıyor. Tarihi olarak gezilecek yerler en genel anlamıyla Charles Köprüsü, Prag Kalesi, Eski Kent Meydanı, Astronomik Saat, Köprü Kuleleri, Yahudu Mahallesi, Golden Lane, Tyn Kilisesi, Powder Tower, St. Vitus Katedrali, Lennon Duvarı, Zizkov Televizyon Kulesi, Belediye Sarayı, Kafka Müzesi, Ulusal Müze, Dans Eden Ev, Eski Yeni Sinegog ve başka bilumum sinegog, kilise. Ben mesela başka başka sayfalarda bunları okuduğumda insanlar tüm bunları bir ya da iki güne nasıl sığdırır ki demiştim. Ama gidince bunun nasıl mümkün olduğunu çok kısa bir zamanda anlıyorsunuz :) Herşeyden önce şehir gerçekten minicik: mini minnacık. Zaten bu saydığım yerlerin büyük bir bölümü yan yana denilebilecek mesafede ve çoğunluğuna çok fazla vakit ayrılmıyor.
Mesela Prag Kalesi'ne çıkınca önünde bir kaç fotoğraf alıyor, görkemine kapılıyor, gitmeden önce okuduklarınızla tarihini hatırlamaya çalışıyor hemen önünde kurulan tezgahlara göz gezdirip atıştırmalık bir şeyler kapıyorsunuz, tabii hemen yanındaki St. Vitus Katedrali'ni de görmüş oluyorsunuz zaten ve kendinizi yokuştan aşağı atarken bir kaç şehir manzaralı fotoğrafım olsun diyerekten kendinizi fotoğraf sırası için köşe kapmaca oynarken buluyorsunuz. Golden Lane- Altın Yol ise yan yana bir kaç renkli evin olduğu minicik bir sokak, esprisi vakti zamanında bu evlerden birinde Kafka'nın yaşamış olması. Evlerin içlerini şimdilerde hediyelik eşyacılar doldurmuş. Bilmeniz gereken 17:00 sonrası giderseniz herhangi bir ücret ödemeyecek olmanız. Sonrasında yeniden çevredeki oyuncak dükkanlarını gezerek daha da aşağı inerken nehre yakın bir yerde Lennon Duvarı; duvarda rengarenk çizimler ve kelimeler hakim. Yine herkesin yaptığı önünde fotoğraf çekmek yani ayırılacak vakit belli :)
Bu arada Lennon Duvarı'na inerken gezilen sokakların renkliliği ve restaurantların çekiciliği bizi bizden aldı orası ayrı. Tam da bu noktada zamanı iyi ayarladıysanız eğer Kafka Müzesi'ne koşunuz zira çok yakınındasınız. Bu söylediklerim Karl Köprü'sünün bir ayağı idi. Diğer ayağında ise köprüyü geçer geçmez kuleler var. Buralara ücret dahilinde çıkıp şehri tepeden görmeniz mümkün ama biz zaten yukarıda saydığım park ve bahçelerde bu konuda fazlası ile gözlem ve bilgi aynı zamanda fotoğrafa sahip olduğumuzdan Old Town'daki kulelerde bu eylemleri yapmadık. Karl Köprüsünü geçtiniz, köprüdeki sanatçılar, hediyelik eşyalar, insanların coşkusu kan akışınızı hızlandırdı. Eski Kent Meydanı'na doğru ilerlediniz Astronomik saat zaten bu meydanın tam da ortasında. Bilmeniz gereken sabah 9:00 da ilk iş bu saati ziyaret edip bir kaç dakika sürecek görselliğe tanıklık etmeniz eğer daha geç saatlere kalırsanız kalabalık ve gürültüden neyi nasıl görmeniz gerektiğini bile anlamayabilirsiniz. Şimdi sıra Tyn Kilisesi ve Powder Tower a geldi sadece 10 dakika yürüyüş mesafesindesiniz o da kalabalık yüzünden yoksa yürüme mesafeniz oldukça az. Yahudi Mahallesi tam da buradan çok da uzakta değil Eski Yeni Sinegog bu mahallenin tam da girişinde ancak akşam 19:00 sonrası ziyarete kapalı. Mahallenin içine para verip gezmedik, gezeni de görmedik uzaktan uzağa bakışıyor insanlar, bir kaç fotoğraf çekip ayrılıyor. Şahsen ben yahudileri zaten fazla korkunç bulduğumdan bu mahalledeki atmosferi ve sinegog önünde nöbet tutanları hiç mi hiç sevmedim. Dans Eden ev ise tüm bu alanların biraz daha dışında, siz en iyisi onu Vltara nehri etrafında turlarken ziyaret edin derim. Bu alanda çok fazla yan kesici tipler gördük o nedenle dikkatli olmakta yarar var diye düşünüyorum. Zizkov TV Kulesi'ne, Ulusal Müze'ye ve Belediye Sarayı'na biz gitmedik. Bunların yerine farklı üç tercihte bulunduk. Bunlardan ilki Prag Kalesine çok yakın Oyuncak Müzesi idi. Sunay Akın'ın Oyuncak Müzesi'ne de üç defa gitmemiz, oyuncakları ciddi anlamda sevmemiz ve Avrupa'daki oyuncakları da ayrıca takdir etmemiz nedeniyle kişi başı 10 TL gibi az bir ücretle girdik. İnanılmaz büyük ve eğlenceliydi, üst katta ise bir dolu barbie vardı çünkü koca kat barbie bebeklere ayrılmıştı. Hiç pişman olmadık, çok eğlendik, geçmişe yolculuk yaptık. Bir diğeri kişi başı 28 TL gibi bir ücrete gezdiğimiz 1910-1989 yılları arasında yaşamış çek bir yönetmenin filmlerdeki efektleri nasıl kullandığını, filmlerindeki kıyafetleri ve en meşhur film sahnelerini anlatan Karel Zeman müzesiydi. Yine bizi inanılmaz etkileyen ve iyi ki gelmişiz keşke 24 saat içinde turlayabilsek dediğimiz Letna Parkı içinde bulunan Teknik Müze'ye kişi başı 20 TL gibi bir ücret ödedik. Bu devasa müze 5 katlı ve sadece başta Skoda olmak üzere bir çok araba, bisiklet, uçak, helikopterin sergilendiği alana bile en az 1 saatiniz ayırmanız gerektiğinden biraz erken gitmekte fayda var diye düşünüyorum. Her üç tercihimizden de çok ama çok memnun olduğumuzu yine yeniden söylemek istiyorum :)
Tüm bunların dışında Wenceslas Meydanı ve Yahudi Mahallesi'ne giderken geçtiğiniz Parizska Caddesi Prag'a gittiğinizde gezmeniz gereken yerlerden. Parizska çok ünlü markaların mağazalarının yer aldığı bir cadde, Wenceslas ise yine AVM, mağazaların oluşturduğu bir kaç sokağın birleşimindeki ana meydan. Canlı bir yer ve şansımıza gittiğimizde çok eski yarış arabaları sergileniyordu :) Bu meydana giderseniz çok ucuz ve dandik olsa da eğlenceli şeyler alabileceğiz Tiger'a uğramayı unutmayın :) Yine Old Town'da bir kaç bal mumu müzesi var, biz girmedik çünkü her yerde çok başarılı olmadığı yazıyordu. Girişinde koltuğuna oturduğunuzda bir kaç saniye sonra sıcak, soğuk, vahşi gibi yanıtlar alacağınız bir Seks Müzesi var aynı zamanda yine Old Town'da. Turistlerin ilgisi büyüktü ancak biz bu müzeyi de pas geçtik.
Gitmeden önce hangi sayfaya bakarsam bakayım tarihi ile ilgili yazan en yaygın cümle : 2. Dünya Savaşı'nda çok tahribat görmediği için sokaklarının, binalarının tarihi dokusunu koruduğu ve bu nedenle de masallar şehri olarak anıldığı idi. Bu fikre kesinlikle gezdikten sonra ben de aynı şekilde katıldım. Şans mıdır yaşadıkları yoksa bilinçli bir şekilde yıllardır temiz ve düzenli hayatlarından mıdır bilinmez kesinlikle sokakları hele hele Old Town kısmı adeta bir film platosu. Öyle renkli ve güzel, öyle eski ama bir o kadar mistik ve temiz ki; insan hayranlık duymadan yapamıyor. Tarihi olarak gezilecek yerler en genel anlamıyla Charles Köprüsü, Prag Kalesi, Eski Kent Meydanı, Astronomik Saat, Köprü Kuleleri, Yahudu Mahallesi, Golden Lane, Tyn Kilisesi, Powder Tower, St. Vitus Katedrali, Lennon Duvarı, Zizkov Televizyon Kulesi, Belediye Sarayı, Kafka Müzesi, Ulusal Müze, Dans Eden Ev, Eski Yeni Sinegog ve başka bilumum sinegog, kilise. Ben mesela başka başka sayfalarda bunları okuduğumda insanlar tüm bunları bir ya da iki güne nasıl sığdırır ki demiştim. Ama gidince bunun nasıl mümkün olduğunu çok kısa bir zamanda anlıyorsunuz :) Herşeyden önce şehir gerçekten minicik: mini minnacık. Zaten bu saydığım yerlerin büyük bir bölümü yan yana denilebilecek mesafede ve çoğunluğuna çok fazla vakit ayrılmıyor.
Mesela Prag Kalesi'ne çıkınca önünde bir kaç fotoğraf alıyor, görkemine kapılıyor, gitmeden önce okuduklarınızla tarihini hatırlamaya çalışıyor hemen önünde kurulan tezgahlara göz gezdirip atıştırmalık bir şeyler kapıyorsunuz, tabii hemen yanındaki St. Vitus Katedrali'ni de görmüş oluyorsunuz zaten ve kendinizi yokuştan aşağı atarken bir kaç şehir manzaralı fotoğrafım olsun diyerekten kendinizi fotoğraf sırası için köşe kapmaca oynarken buluyorsunuz. Golden Lane- Altın Yol ise yan yana bir kaç renkli evin olduğu minicik bir sokak, esprisi vakti zamanında bu evlerden birinde Kafka'nın yaşamış olması. Evlerin içlerini şimdilerde hediyelik eşyacılar doldurmuş. Bilmeniz gereken 17:00 sonrası giderseniz herhangi bir ücret ödemeyecek olmanız. Sonrasında yeniden çevredeki oyuncak dükkanlarını gezerek daha da aşağı inerken nehre yakın bir yerde Lennon Duvarı; duvarda rengarenk çizimler ve kelimeler hakim. Yine herkesin yaptığı önünde fotoğraf çekmek yani ayırılacak vakit belli :)
Bu arada Lennon Duvarı'na inerken gezilen sokakların renkliliği ve restaurantların çekiciliği bizi bizden aldı orası ayrı. Tam da bu noktada zamanı iyi ayarladıysanız eğer Kafka Müzesi'ne koşunuz zira çok yakınındasınız. Bu söylediklerim Karl Köprü'sünün bir ayağı idi. Diğer ayağında ise köprüyü geçer geçmez kuleler var. Buralara ücret dahilinde çıkıp şehri tepeden görmeniz mümkün ama biz zaten yukarıda saydığım park ve bahçelerde bu konuda fazlası ile gözlem ve bilgi aynı zamanda fotoğrafa sahip olduğumuzdan Old Town'daki kulelerde bu eylemleri yapmadık. Karl Köprüsünü geçtiniz, köprüdeki sanatçılar, hediyelik eşyalar, insanların coşkusu kan akışınızı hızlandırdı. Eski Kent Meydanı'na doğru ilerlediniz Astronomik saat zaten bu meydanın tam da ortasında. Bilmeniz gereken sabah 9:00 da ilk iş bu saati ziyaret edip bir kaç dakika sürecek görselliğe tanıklık etmeniz eğer daha geç saatlere kalırsanız kalabalık ve gürültüden neyi nasıl görmeniz gerektiğini bile anlamayabilirsiniz. Şimdi sıra Tyn Kilisesi ve Powder Tower a geldi sadece 10 dakika yürüyüş mesafesindesiniz o da kalabalık yüzünden yoksa yürüme mesafeniz oldukça az. Yahudi Mahallesi tam da buradan çok da uzakta değil Eski Yeni Sinegog bu mahallenin tam da girişinde ancak akşam 19:00 sonrası ziyarete kapalı. Mahallenin içine para verip gezmedik, gezeni de görmedik uzaktan uzağa bakışıyor insanlar, bir kaç fotoğraf çekip ayrılıyor. Şahsen ben yahudileri zaten fazla korkunç bulduğumdan bu mahalledeki atmosferi ve sinegog önünde nöbet tutanları hiç mi hiç sevmedim. Dans Eden ev ise tüm bu alanların biraz daha dışında, siz en iyisi onu Vltara nehri etrafında turlarken ziyaret edin derim. Bu alanda çok fazla yan kesici tipler gördük o nedenle dikkatli olmakta yarar var diye düşünüyorum. Zizkov TV Kulesi'ne, Ulusal Müze'ye ve Belediye Sarayı'na biz gitmedik. Bunların yerine farklı üç tercihte bulunduk. Bunlardan ilki Prag Kalesine çok yakın Oyuncak Müzesi idi. Sunay Akın'ın Oyuncak Müzesi'ne de üç defa gitmemiz, oyuncakları ciddi anlamda sevmemiz ve Avrupa'daki oyuncakları da ayrıca takdir etmemiz nedeniyle kişi başı 10 TL gibi az bir ücretle girdik. İnanılmaz büyük ve eğlenceliydi, üst katta ise bir dolu barbie vardı çünkü koca kat barbie bebeklere ayrılmıştı. Hiç pişman olmadık, çok eğlendik, geçmişe yolculuk yaptık. Bir diğeri kişi başı 28 TL gibi bir ücrete gezdiğimiz 1910-1989 yılları arasında yaşamış çek bir yönetmenin filmlerdeki efektleri nasıl kullandığını, filmlerindeki kıyafetleri ve en meşhur film sahnelerini anlatan Karel Zeman müzesiydi. Yine bizi inanılmaz etkileyen ve iyi ki gelmişiz keşke 24 saat içinde turlayabilsek dediğimiz Letna Parkı içinde bulunan Teknik Müze'ye kişi başı 20 TL gibi bir ücret ödedik. Bu devasa müze 5 katlı ve sadece başta Skoda olmak üzere bir çok araba, bisiklet, uçak, helikopterin sergilendiği alana bile en az 1 saatiniz ayırmanız gerektiğinden biraz erken gitmekte fayda var diye düşünüyorum. Her üç tercihimizden de çok ama çok memnun olduğumuzu yine yeniden söylemek istiyorum :)
Tüm bunların dışında Wenceslas Meydanı ve Yahudi Mahallesi'ne giderken geçtiğiniz Parizska Caddesi Prag'a gittiğinizde gezmeniz gereken yerlerden. Parizska çok ünlü markaların mağazalarının yer aldığı bir cadde, Wenceslas ise yine AVM, mağazaların oluşturduğu bir kaç sokağın birleşimindeki ana meydan. Canlı bir yer ve şansımıza gittiğimizde çok eski yarış arabaları sergileniyordu :) Bu meydana giderseniz çok ucuz ve dandik olsa da eğlenceli şeyler alabileceğiz Tiger'a uğramayı unutmayın :) Yine Old Town'da bir kaç bal mumu müzesi var, biz girmedik çünkü her yerde çok başarılı olmadığı yazıyordu. Girişinde koltuğuna oturduğunuzda bir kaç saniye sonra sıcak, soğuk, vahşi gibi yanıtlar alacağınız bir Seks Müzesi var aynı zamanda yine Old Town'da. Turistlerin ilgisi büyüktü ancak biz bu müzeyi de pas geçtik.
YEME - İÇME
Eveeett, gelelim ne yedik ne içtik :) Şunu söyleyebilirim ki Prag bu konuda beni pek güldürmedi :) Nedeni ise gitmeden önce okuduğum tüm bloggerların ve gittikten sonra orada baktığım hemen hemen tüm sosyal medya mecralarının önerdiği yerlerin kafe olmasıydı. Bu durum beni üzdü çünkü kendine has yemekleri beni cezbetmedi, yerel tatlardan sıkılıp bir İspanyol, bir İtalyan mutfak aradığımızda ise yaptığımız seçimler bizi pek tatmin etmedi. Dolayısıyla maalesef bu konuda yaptığımız tercihleri yapmamanızı önermekten başka yapacak bir şey yok :) Kahvaltı klasik Avrupa kahvaltısı : kahve ve kruvasan, tatlıdan hoşlanmayanlar için ise sandviç ve kahve. Bu konuda çok da şanssız değildik aslında zaten hepi topu iki sabah kahvaltı yaptık. Bunlardan birinde tercihimiz Au Gourmand ikincisinde ise Cafe Lounge oldu. Au Gourmand Old Town tarafında evimize çok yakın yerel bir pastane. Vitrindeki tatlıları gözümüze hoş geldiğinden oturduk sadece. Sandviçleri başarılı idi sebebi ise ekmekleri cidden çok lezzetliydi, kahvesi de fena sayılmazdı ancak portakal suyu berbattı. Cafe Lounge ise Kafka Müzesi tarafında oldukça başarılı sunumu olan ve gerçekten işini ciddiye alan garsonların olduğu hoş bir mekan. Hatta gittiğim mekanların içinde en iyilerdendi diyebilirim. Gördüğümüz hemen hemen her noktada yukarıda da bahsettiğim tatlıları Trdelnik'ten aldık. Aslına zaten kısa kalacağımız bu şehirde sürekli ona sığınmak hoş değil çünkü sonra acıkmıyorsunuz. Ama öyle güzel kokuyor ki kendinize engel de olamıyorsunuz :) Bu nedenle siz siz olun iki kişi bir tane alın ve her gördüğünüz yerden almayın ki acıkın :p
Dondurma için Angelato'yu tercih ettik bir Barselona ya da İtalya dondurmaları kadar lezzetli değilse de garsonları çok sevimli idi. Özellikle pirinçli dondurma bildiğimiz sütlaçtı ama denemeye değdi. Akşam yemeği için bir akşam Havelska Koruna ev sahibemizin ısrarlı tavsiyesi üzerine ziyaret edildi. Burası tam da bizim tabldot usülü verilen ev yemeklerinin sunulduğu bir mekandı. İnanılmaz kalabalıktı ve yerli halk akın ediyordu bu durumdan etkilendik ve biz de gaza gelip yemeklerimizi aldık. Bir kere çorbaları ve et yemeklerinin sosları benim damak tadıma göre hiç değil, ikincisi ekmekleri aşırı yumuşak hamurlu hatta sanki bildiğiniz hamur. Ekmekleri doyurucu evet ama tatları tartışılır. Buranın en büyük avantajı çoğu yerde sırf gelmişken deneyeyim diyeceğiniz yemekleri yarı fiyatından çok daha ucuza yiyecek olmanız. Kim bilir belki siz seversiniz. Meksika tatlarını sevdiğimizden bir akşam da Cantina'ya gittik. Duvarlarda kilim desenli yerel kıyafetlerin olduğu ilginç ama iyi niyetli garsonların olduğu farklı bir yerdi. Yemeklerini eşim çok sevdi ben ise sunumdan dolayı çok başarısız buldum. Bonkör oldukları kesin tabaklar fazla fazla doluydu. Baharatlı biraları ayrıca denenebilir, farklı bir tat:)
Bir öğlen ise Lokal Dlouha'ya uğradık ancak söylemekte fayda var eğer yemeğe bir kaç saat ayıracak iseniz burada yemek yiyin çünkü en büyük özelliği ağır servis, ağır yemek yeme alışkanlığını desteklemesi :) Başarılı ve makul ücretli bir mekan olduğunu söylemekte de fayda var. Bunun dışında akşam çıkmak için gittiğiniz gibi şu üç yerden birine rezervasyon yapmakta fayda var. Hemingway Bar, Groove Bar ve Tretter's. Her üçü de sohbet muhabbetin gırla döndüğü, kokteyllerin başarılı olduğu nezih yerler ama dediğim gibi rezervasyon şart. Yine gitmeden önce okuduğum kadarıyla Savoy'da kahvaltı yeri olarak oldukça önerilmişse de biz gittik lakin içine girince Cafe Lounge'ı tercih ettik. Pişman da olmadık :) Not edip de gidemediğim akşam yemeği için Giallo Rossa bir de öğle yemeği için Nase Maso var. Özellikle Nase Maso'yu gerçekten çok beğendik ancak uğramak için acıktığımızda bize çok uzaktı, biz ona yaklaştığımızda ise aç değildik :)
Eveeett, gelelim ne yedik ne içtik :) Şunu söyleyebilirim ki Prag bu konuda beni pek güldürmedi :) Nedeni ise gitmeden önce okuduğum tüm bloggerların ve gittikten sonra orada baktığım hemen hemen tüm sosyal medya mecralarının önerdiği yerlerin kafe olmasıydı. Bu durum beni üzdü çünkü kendine has yemekleri beni cezbetmedi, yerel tatlardan sıkılıp bir İspanyol, bir İtalyan mutfak aradığımızda ise yaptığımız seçimler bizi pek tatmin etmedi. Dolayısıyla maalesef bu konuda yaptığımız tercihleri yapmamanızı önermekten başka yapacak bir şey yok :) Kahvaltı klasik Avrupa kahvaltısı : kahve ve kruvasan, tatlıdan hoşlanmayanlar için ise sandviç ve kahve. Bu konuda çok da şanssız değildik aslında zaten hepi topu iki sabah kahvaltı yaptık. Bunlardan birinde tercihimiz Au Gourmand ikincisinde ise Cafe Lounge oldu. Au Gourmand Old Town tarafında evimize çok yakın yerel bir pastane. Vitrindeki tatlıları gözümüze hoş geldiğinden oturduk sadece. Sandviçleri başarılı idi sebebi ise ekmekleri cidden çok lezzetliydi, kahvesi de fena sayılmazdı ancak portakal suyu berbattı. Cafe Lounge ise Kafka Müzesi tarafında oldukça başarılı sunumu olan ve gerçekten işini ciddiye alan garsonların olduğu hoş bir mekan. Hatta gittiğim mekanların içinde en iyilerdendi diyebilirim. Gördüğümüz hemen hemen her noktada yukarıda da bahsettiğim tatlıları Trdelnik'ten aldık. Aslına zaten kısa kalacağımız bu şehirde sürekli ona sığınmak hoş değil çünkü sonra acıkmıyorsunuz. Ama öyle güzel kokuyor ki kendinize engel de olamıyorsunuz :) Bu nedenle siz siz olun iki kişi bir tane alın ve her gördüğünüz yerden almayın ki acıkın :p
Dondurma için Angelato'yu tercih ettik bir Barselona ya da İtalya dondurmaları kadar lezzetli değilse de garsonları çok sevimli idi. Özellikle pirinçli dondurma bildiğimiz sütlaçtı ama denemeye değdi. Akşam yemeği için bir akşam Havelska Koruna ev sahibemizin ısrarlı tavsiyesi üzerine ziyaret edildi. Burası tam da bizim tabldot usülü verilen ev yemeklerinin sunulduğu bir mekandı. İnanılmaz kalabalıktı ve yerli halk akın ediyordu bu durumdan etkilendik ve biz de gaza gelip yemeklerimizi aldık. Bir kere çorbaları ve et yemeklerinin sosları benim damak tadıma göre hiç değil, ikincisi ekmekleri aşırı yumuşak hamurlu hatta sanki bildiğiniz hamur. Ekmekleri doyurucu evet ama tatları tartışılır. Buranın en büyük avantajı çoğu yerde sırf gelmişken deneyeyim diyeceğiniz yemekleri yarı fiyatından çok daha ucuza yiyecek olmanız. Kim bilir belki siz seversiniz. Meksika tatlarını sevdiğimizden bir akşam da Cantina'ya gittik. Duvarlarda kilim desenli yerel kıyafetlerin olduğu ilginç ama iyi niyetli garsonların olduğu farklı bir yerdi. Yemeklerini eşim çok sevdi ben ise sunumdan dolayı çok başarısız buldum. Bonkör oldukları kesin tabaklar fazla fazla doluydu. Baharatlı biraları ayrıca denenebilir, farklı bir tat:)
Bir öğlen ise Lokal Dlouha'ya uğradık ancak söylemekte fayda var eğer yemeğe bir kaç saat ayıracak iseniz burada yemek yiyin çünkü en büyük özelliği ağır servis, ağır yemek yeme alışkanlığını desteklemesi :) Başarılı ve makul ücretli bir mekan olduğunu söylemekte de fayda var. Bunun dışında akşam çıkmak için gittiğiniz gibi şu üç yerden birine rezervasyon yapmakta fayda var. Hemingway Bar, Groove Bar ve Tretter's. Her üçü de sohbet muhabbetin gırla döndüğü, kokteyllerin başarılı olduğu nezih yerler ama dediğim gibi rezervasyon şart. Yine gitmeden önce okuduğum kadarıyla Savoy'da kahvaltı yeri olarak oldukça önerilmişse de biz gittik lakin içine girince Cafe Lounge'ı tercih ettik. Pişman da olmadık :) Not edip de gidemediğim akşam yemeği için Giallo Rossa bir de öğle yemeği için Nase Maso var. Özellikle Nase Maso'yu gerçekten çok beğendik ancak uğramak için acıktığımızda bize çok uzaktı, biz ona yaklaştığımızda ise aç değildik :)
ŞEHİR İÇİ ULAŞIM
Şehir içi ulaşımımızı genelde yürüyerek eğer acele etmek istiyor ise kısmen tramvay ile yaptık. Ancak özellikle Old Town'da at arabası, pedikep, ginger ya da üstü açık klasik arabalar ile turlayanlara sıklıkla denk geldik. Bunlardan bize göre olan tek seçenek ginger ise de o kalabalıkta kendisine pek meyledemedik.
PAZARLAR
Gittiğimiz her şehirde yurt içi ya da yurt dışı fark etmeksizin yerel pazarları kollamaktan çok hoşlanırız. El emeği göz nuru hediyelik eşyalar olduğu kadar doğal yiyecekler de dikkatimizi çeker. Bu nedenle Prag'da da belki bu konuda nam salmış yerler var diye araştırma yapmıştık. Bunlardan sadece Havelske Trziste'ye gittik ki biz hiç sevmedik. Aşırı turistik ve saçma sapan şeylerin satıldığı küçücük bir pazardı yani gitmeseniz de olur diye düşünüyorum :)
Gittiğimiz her şehirde yurt içi ya da yurt dışı fark etmeksizin yerel pazarları kollamaktan çok hoşlanırız. El emeği göz nuru hediyelik eşyalar olduğu kadar doğal yiyecekler de dikkatimizi çeker. Bu nedenle Prag'da da belki bu konuda nam salmış yerler var diye araştırma yapmıştık. Bunlardan sadece Havelske Trziste'ye gittik ki biz hiç sevmedik. Aşırı turistik ve saçma sapan şeylerin satıldığı küçücük bir pazardı yani gitmeseniz de olur diye düşünüyorum :)
HEDİYELİK EŞYA
Prag hediyelik eşya konusunda başarılı başarılı olmasına ama orjinal görünümlü olanları biraz abartılı fiyatlara sahip. Hemen hemen her köşe başında hediyelik bir şeyler almanız mümkün, büyük bir çoğunluğunun teması da aynı. Biz Petrin'in içindeki mekanın hediyelik eşya dükkanını, Oyuncak Müzesi içindeki hediyelikleri çok beğendik. Bunun dışında her yerde bir animasyon karakteri, çizgi film karakterleri, kupaları, ahşap oyuncaklar ve biblolar var. Bence hediyelik eşyaları oldukça renkli ve çeşitli. Biz de evimizin pek çok köşesine koyacağımız minik anılar depoladık.

Başka bir seyahat plan ve paylaşımında bulunana dek sağlıkla kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder