6 Mart 2016 Pazar

Club Amazon/ Bördübet- Muğla 31 Temmuz- 04 Ağustos 2014


Malum bizim bir köpeğimiz var, bu nedenle kamp kültürüne alışık insanlarız çünkü maalesef ülkemizde insanlar dahi gördüğü değerden sürekli şikayetçi iken hayvanlarla konaklayabileceğiniz yerler sayıca çok az. Lakin şöyle de bir gerçek var ki doğru adresleri bulduğunuzda da sizden daha önemlisi olmuyor hayatta, hem hayvanınız hem siz öyle el üstünde tutularak ağırlanıyorsunuz ki göklere uçabiliyorsunuz. Club Amazon Bördübet işte tam de bu lokasyonlardan biri.

Glamping kültürüne farkında olmadan 2010 yılında Kabak Koyu ile giriş yaptık biz. Peki neydi glamping: Beş yıldızlı otellerden sıkılan Avrupalı gezginlerin ortaya çıkardığı lüks kamp ya da butik kamp anlayışı. Hem doğadan kopmuyor hem de hamağınız, etiniz, balığınız, mezeleriniz, havuzunuz ve bir tatilde ihtiyacınız olan hiç birşeyden mahrum kalmıyorsunuz. Glamping anlayışını benimseyen insanlar sabahın ilk ışıkları ile birlikte yüzünde güller açan, kainatın her sesine kulak veren ve saygı duyan insanlar olduğu için de bu kamp anlayışını benimseyen yerlerde misafir olma şansı elde ederseniz zihnini berraklaşıyor ve ruhunuz okşanıyor.

Peki başka ne mi vaad ediyor bu tatil anlayışı, ağaç, çamur, sinek ısırığı, eşşek anırmaları:) Ama aynı zamanda yıldız altı piknikleri, sakinlik ve huzur.



Bördübet'e gelecek olursak Datça yarımadasının Gökova körfezine bakan kesiminde, Gökova körfezinin eşşiz koylarından biri olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ki yıllar önce bu koyda saklanan İngiliz askerlerinin 'Kuş Yatağı' anlamına gelen 'Bird's Bed' dedikleri Bördübet, dağ güvercini, saka, bülbül, balıkçıl kuşlar, atmaca ve daha bir çok kuş çeşidine kucak açarak adının hakkını veriyor. Denizin ormanla iç içe geçtiği bu koyda bitki, kuş ve diğer hayvan çeşitliliğin fazlalığı ve her şeye inat bakirliğini koruması nedeniyle ise 'Amazon'u andırıyor. En yoğun sezonda dahi sınırlı sayıda tatilciyi ağırladığından hem kalabalık olmuyor hem de bulunduğu konum itibariyle en sıcak ayda bile bunaltıcı sıcaklar sizi es geçiyor.





2011 yılında gittiğimiz bir tatilde adını daha önce sıklıkla okuduğum bu koya bir akşam üstü uğrama şansımız olmuştu. Koyun tabelasını gördüğümüzde dayanamayıp atlamış ve zorlu, hiç bitmeyecek sandığımız köy yoluna sapmıştık. Bir süre sonra güneş batıp, telefonlar çekmeyince korku filmini aratmayacak bir karanlık ile karşılaştığımızda vazgeçip geri dönme fikrine sahip olsak da yılmadan devam ettik. 

Kuş uçmaz kervan geçmez bir yer olan Yedi Adalar Köyü'nde bembeyaz duvarlarla örtülü Golden Key Bördübet'i bulduk ve kapıdaki görevlilere otellerini ziyaret etme arzumuzun olduğunu ilettik. Bembeyaz duvarlarla örtülü bu koca yapının önünde yine bembeyaz kıyafetleri ile sessiz sessiz konuşan iki görevli 'misafirlerimizi rahatsız edemeyiz' dediler. Onca dil döksek de kapıdan kafamızı uzatmamıza dahi izin verilmedi. Sonradan okudum ki bu deneyimi yaşayan fazlası ile insan olduğundan yalnız değilmişiz:)

Sonrasında hayata küsmedik elbette biz de küçücük, loş bir ışığın geldiği Club Amazon'a doğru yol aldık, zaten bir kaç km ötede olan bu sıcacık yapı ise lükse inat bir oluşum gibiydi. Kapıda bizi Zeki Bey karşıladı. Şiir gibi ses tonuyla tam otuz dakika tüm kamp alanını gezdirdi. Yaptıkları her bir alanın anlamını zevkle anlattı ve bizi yemeğe bile davet etti. Ancak vakit kısıtlılığı nedeniyle davete icap edemeyip ağzımız açık bir şekilde şükranlarımızı sunarak söz verdik bir daha yeniden gelip kendilerini ziyaret edeceğimize.

Nitekim 3 sene sonra yani 2014 yazında bu güzel anlatımı yaşamak adına 4 gecelik rezervasyon yapmak gibi bir süper bir karar aldık. İzmir'den araba ile Milas üzerinden geze geze vardık koya. Farklı konaklama alternatiflerinin olduğu kamp alanında biz mini bungalovu tercih etmek durumunda kaldık çünkü Amazon fanları hemen tüm diğer seçenekleri kapmıştı:) Diğer seçenekler neler ya da benim anlatımım dışında onlar kendilerini nasıl anlatmış ziyaret etmek isterseniz de hemen buraya tık tık :)

Koy güzel, amazon güzel, club amazon daha da güzel olunca bize tadını çıkarıp huzur içinde 4 gece 5 gün geçirmek düştü ve ayrılırken tüm personel arabamıza kadar uğurladı bizi. Bu bile o kadar çok şey anlattı ki her sene yaz kış konukları olmak istedik.

Öncelikle konaklamanızda hiç bir lüks yok buna değinmekte fayda var, 6 metrekarelik duşu ve tuvaleti hemen arkanızda, odanızın dışında ancak sadece size ait minik bir yapı. Diğer konaklama tercihleri dediğim gibi dolu olduğundan içlerini gezme şansımız olmadı ancak gözümüz de kalmadı. Neden diyecek olursanız zaten sadece 6-7 saatlik uyku için kullandığımız odamızdan herhangi bir beklentimiz de yoktu. Bir minik buzdolabımızın dışında bir de küçük elbise dolabımız, yatağımız vardı o kadar. 

Gelelim yemeklere, her şeyi taze ve el emeği göz nuru olan muhteşem bir açık büfe kalvaltısı, öğle yemeği ve akşam yemeğinin yanı sıra, beşte közde çayı var. Akşam yemeğinde balık çıktığı günü hazırlanmış olan mezelerin tadı hala damağımda desem yalan olmayacaktır. İçecekler ekstra ancak oldukça makul ücretleri olduğu gibi eğer büyük alırsanız kapağını kapatıp saklayıp ertesi gün size sunma gibi mükemmel bir olanakları da var.

Denize girmek için kano kullanabilir ya da yürüyebilirsiniz. Biz yürüme seçeneğini hiç kullanmadık ve küçücük ve inanılmaz güzel kanolarla karetta karettaları da izleyerek gittik denize hep. Şezlonglarınızın yanında kurulmuş dev bir jenga oyun alanı olduğu gibi içecekler de alabileceğiniz minik bir standları var. Koy sadece Club Amazon misafirlerine ait ve çok güzel. Biraz göl gibi olduğunu ve çok berrak olmadığını söylemekte fayda var ancak ağaçların denize paralel uzanıp sizi kucakladığı bu koyda yüzmek çok keyifliydi.


Yakınlarındaki koylara arabanız ya da bisikletinizle ulaşabileceğiniz gibi, makul ücretlerle günlük tekne gezilerine katılmanız da mümkün. Bu güzelliklerin yanı sıra açık havada film izleyebileceğiniz bir alan var, akşam istediğiniz film gösterime girsin diye bir önceki gün konuşabilir, öneriler getirebilirsiniz elbette. Bu konuda da oldukça uzlaşmacı ve cana yakınlar. 

Yine akşamları açık hava yıldız altı piknikleri oluyor ancak maalesef bizim kaldığımız günlerde bu etkinlik yapılmadı, umarım bu yaz ( rezervasyonu yaptık) bu etkinliğe de katılma fırsatını yakalarız.

Bazı sabahlar konakladığımız bungalovun tepesine gelen sincabın güzelliğine tanıklık ettik, çoğu gece ise çevrede hatrı sayılır sayıda olan eşşeklerin sesiyle uyandık ve denize giderken caretta caretta görme şansımız oldu. Dolayısıyla hem ruhumuza, hem midemize, hem bedenimize oldukça cömert davranan bu mekanı biz çok sevdik.

Bir de oldukça güzel bir noktada gün batımı turu yapılıyor, müziğe kendinizi kaptırıp ikramlarla önünüzdeki muhteşem görsel şöleni izleyebiliyorsunuz. Yedi adanın üzerinde batarken güneş tüm ruhunuzu özgür bırakıyorsunuz.





Her sabah köpeğimiz önde biz arkada girdiğimiz restaurantta istisnasız her misafir tarafından güler yüz ve günaydın ile karşılandığımız Club Amazon'da çok güzel ve olgun insanlar tanıdık. Köpeğimizi kendi çocuklarından ayırmayan güzel aileler onunla yüzdü, şarkılar söyledi, oyunlar oynadı. 8 aylık bebekten 10 yaşında çocuğa kadar herkesin fazlası ile doğa sever olduğu bu ortamda saygı ve sevgi herkesin ortak noktasıydı ve o gün bugündür bir gün çocuğumuz olursa tıpkı orada tanıştığımız ebeveynler gibi açık kafalı anne- baba olmak için sözler veriyoruz birbirimize:)





Bu senede bayramda konaklayacak olduğumuz Club Amazon'un akşam yemeklerinde herkesin tek yürek olup söylediği şarkılara kendimizi bırakacağımız o anı sabırsızlıkla bekliyor ve herkese öneriyorum.



Başka bir seyahat plan ve paylaşımında bulunana dek sağlıkla kalın.

4 Mart 2016 Cuma

Air Bnb / Budapeşte- Macaristan (11-15 Şubat 2016)


Bu ilk yurt dışı yazım olacak. Bu nedenle eksik kalmaması adına kendime sözler vermiş notlar tutmuştum ama elbette hemen hepsini nereye koyduğumu bile unuttum :) Hayat denilen karmaşada her saniye yeni bir şeyler yapmaya çabalayan ben, maalesef pek çoğuna zaman bulamadan göçüp gideceğim sanırım. Neyse neyse ben yine de buna hazır hissediyorum bu akşam, eksiklerim olursa da affola.

Öncelikle şuna değinmekte fayda var, çok değil dört Avrupa, iki Amerika seyahatim var. Amerika zaten hem çok eskilerde kaldığından hem de program ile gittiğimden saymayalım bile. Kalan dört Avrupa gezisinde de yaptığım şu ki: aylar öncesinden bilet almak :) Ve bu fikir dördünde de bizi başarıya ulaştıran ilk adım olduğundan şiddetle tavsiye olunur.

Budapeşte biletimizi de 5-6 ay öncesinden almış olmalıyım; işte tam da bu nedenle iki kişi gidiş dönüş 530 TL ye mal oldu. Genellikle yaptığım ise şu: 5-6 ay önceden bilet almak, 1 ay kala Airbnb evi bulmak, 1 hafta kala gezilecek rotaları ayarlamak ve online biletler almak ya da rezervasyonlar yapmak. Bunlar son dakikacı gezginlere çok sıkıcı ve saçma gelen eylemler olsa da tipik bir başak burcu olan ve asla yarım yamalak bir şeyler yapmayı sevmeyen bana göre işin olmazsa olmazları.

Biletimizi aldıktan sonra evimizi bulmak için ise iki kriterimiz var : merkezi ve ucuz olması:) İşte tam da bu tip bir evi rahatlıkla bulmanın mutluluğu ise paha biçilemez oluyor.Yalnız bu kez ucuz ötesi olduğundan rezervasyon yaparken kesin dışarıda yatacağız dediğim evimiz ise gittiğimizde bizi utandırdı:) tam da burada göründüğünden çok daha iyiydi ve Tuna'ya 2.5; Kahramanlar Meydanı'na 1 km, metro istasyonuna ise 200 metre uzaklıktaydı.






                                                                 Evimizden Kareler



Yurt dışına çıkmadan önce bloggerlardan inanılmaz yardım alıyorum evet ama okurken hemen konuya girenleri bazen anlayabilsem de; o sokak, bu cadde, bu meydan diye isimlere girdiklerinde hadi kızım çöz bulmacayı da demediğim olmuyor değil. Elbette okudukça neden bahsettiklerini anlayabiliyorum, google'a adresleri yazınca da merkez neresidir şehrin kalbi nerede atar sorabildiğimize göre korkacak bir şey yok. Yani özetle siz gezginler, size sesleniyorum korkacak bir şey yok. Bir bilet, bir ev bulma, zaten biz Türkler her olayı anında ve yerinde kavrayabildiğimizden diğerleri çok kolay olacaktır.

Evet ev ucuzdu:) Hem de 4 gece iki kişi 333 TL olacak kadar:) Şimdi gelelim diğer detaylara, yani: havaalanından şehir merkezine ulaşım, para birimi, yapmadan dönmeyin diyeceklerim ve zamanı etkin kullanıma.

Macarların tutum ve davranışları, dahası hava alanı kargaşası bizden farklı değil, bu nedenle çıkışta hemen bekleyen taksiciler var, sonra eğer bizim evi kiralar iseniz ev sahipleri de sizi karşılama olanağı sunuyor, shuttle başka bir şeçenek ama bunların pek çoğu el yakıyor :p Şaka bir yana kanımca gereksiz. Biz diğer bloggerların da yazdığı yolu dinledik ve hemen kapı önündeki 200 E otobüsüne bindik, son durakta zaten metroya transfer edilmiş oluyorsunuz, metro ile ise tüm şehre ulaşım var.

Otobüs biletleri kişi başı 3,70 TL, metrolar da aynı şekilde, metrolar arasında transfer yaparken tekrar bilet basmıyorsunuz, tekli, onlu gibi seçenekler var. Şehir merkezi ve havaalanı çıkışında bu biletleri satın alabileceğiniz otomatlar olduğu gibi hava alanı içinde çok güzel bir hizmet var. Bir küçük gişe yapmışlar ve gideceğiniz adresi söylediğinizde hangi otobüse bineceğinizi ( ki ilk seçenek zaten 200 E otobüsü) sonrasında binmeniz gereken metro ya da metroları ve ineceğiniz durağı size söylüyorlar, aynı zamanda bilet de satın alabiliyorsunuz. Bu güzel ve yardım sever yaklaşım bizim çok hoşumuza gitti ve biz biletlerimizi 10 luk olarak bu gişeden kredi kartı ile aldık.
                                                              Biletmatik
                                                   


                                                             Bilet Fiyatları

                                                        Bilet Görüntüsü


                                                   Metro Durakları Haritası

Kredi kartı ile aldık evet, bunun sebebi ise her ne kadar AB üyesi olsa da Macaristan'ın kendi para birimleri olan Hungarian Forint (HUF) kullanıyor olması. Merkezde turistik yerlerde euro geçiyor olsa da kendi para birimleri ile satın aldığınızda daha çok kar ettiğiniz fazlası ile ürün/ hizmet var. Dahası bu para birimine kesinlikle hava alanında dönmemeniz gerekiyor. Çünkü kur inanılmaz fark ediyor. 200 E den iner inmez gireceğiniz Köki Terminal ( metroya bineceğiniz yer aynı zamanda) içinde döviz bürosu paranızı HUF a çevirmek için çok mantıklı bir tercih, TL dahi alıyor ancak yine de temkinli olup USD ya da Euro ile gitmekte fayda var. 100 TL niz 95,22 HUF. Yani Huf'a neredeyse TL'nin iki sıfırın eklenmiş hali diyebiliriz. 

Bilet tamam, konaklayacağımız yer, hava alanından evimize ulaşım, para birimi uyarısı, gelelim şimdi Budapeşte şehrine. Budapeşte en genel anlamıyla Tuna'nın ikiye böldüğü, bol köprülü, kış mevsiminde Ankara grisini aratmayan gökyüzüne sahip, tarihine sahip çıkmış, eğlenmeyi hiç unutmamış, tramvaylarının renklerine aşık eden, her sokağı tarih kokan, yemeklerinin damak tadımıza uyan, spor seven insanların olduğu, pek çok Avrupa ülkesine nazaran ise oldukça uygun bir şehir.




Tuna Nehri şehri ikiye bölüyor ve şehir Buda ve Peşte olarak ikiye ayrılıyor. Buda oldukça sakin, Ankara'nın Emek Mahallesi, İstanbul'un Etiler'i adeta ve de oldukça yokuşlu. Sokaklarından kuş uçmuyor, kervan geçmiyor, şık arabalar, devasa eski yapıda şatomtrak evler, bir de şehrin tarihi burada yatıyor. Peşte ise aksine oldukça hareketli, kimi sokakları tam öğrenci insanının kalbine dokunan ucuzluk ve eğlence içeriyor, kimi sokakları bir tık üst kesimin yemek ve eğlencesine misafirlik ediyor, bazı caddeleri alış veriş için ideal iken bazıları ise sizi tarihi yapıları ile büyülüyor. Şehrin iki yakasında da şehir parkları varsa da yeşilinin bol olduğunu söylemek pek mümkün değil.

Sakin Buda sanırım turistler için tarihi bir gezinin yanı sıra manzara izleme noktalarında da güzel fotoğraflar çekme imkanı sunuyor, fotoğraf çekmeyi ya da çekilmeyi sevmeyenler ise önündeki muhteşem görselliğin tadını çıkarabilir elbette. Bu tarafta iki nokta manzara açısından gerçekten süper bunlar Gellert Hill ve Castle Hill. Her iki noktada da şehir hem gece hem de gündüz gerçekten çok güzel görünüyor. İkisine de yürüyerek çıkmak mümkünse de zamanınız kısıtlı ise finiküler daha iyi bir tercih olacaktır. Bunun yanı sıra Balıkçı Burcu ve Matthias Kilisesi'de kesinlikle görülmesi gereken şehrin önemli noktalarından. Yine Buda'da bulunan Gül Baba Türbesi 2017 ye kadar onarımda olduğu için gitseniz de sizi koca ve sessiz bir alandan başka bir şey beklemiyor olacak maalesef.





Tuna'da yapılan tekne turlarında hem bu tepeler ve önemli yapılardan hem de Peşte tarafındaki yapılardan bahsediliyor aslında. Bu nedenle belki ilk gününüzde bir Tuna tekne turu yapmak ve tarihini dinledikten sonra en çok ilginizi çeken yerleri tercih etmek de bir seçenek olabilir. Çünkü Buda tarafındaki yapılar birbirine uzak ve özellikle yürüyerek gezmeyi tercih ettiğiniz de hem zamandan kaybedip hem de ayaklarınızdan olabilirsiniz:) Tuna kıyısı boyunca farklı seçeneklerle sunulan tekne turlarında öğlen ve akşam seçenekleri mevcut. Akşamları genellikle yemekli ve eğlenceli sunumlar var ancak elbette bu tercihler biraz daha pahalı. Biz öğlen turunu tercih ettik kişi başı 3000 HUf ödedik, eğlendik ve kesinlikle yapılmadan gelinmemesi gereken bir eylem olduğunu not ettik. Hava biraz kapalıydı herkes alt katta kalmayı tercih etti böylelikle üst katı açık havada bize kaldı ve biz bu durumdan fazlası ile memnun kaldık:)




Madem tarihten yola çıktık, Peşte'de de tarihi yerlerden bahsedecek olursak, Opera binası, Terör Evi, St. Stephen Katedrali, Zincirli Köprü (köprü olunca her iki taraftan da gezilebilir elbette) , Parlamento Binası, Büyük Sinegog, Central Market Hall, Yeşil Köprü, Vajdahunyad Kalesi, Kahramanlar Meydanı, Kaplıcalar,Ulusal Müze ve Şehir Parkı.

Tüm hepsini gezmek 2 günlüğüne gelenler için biraz zorsa da hangisine gideceğinize karar vermeden önce mutlaka tarihlerini okumanızı aynı zamanda Triposo uygulamasını indirerek şehir turu planlamanızı yapmanızı da şiddetle öneririm. Triposo offline bir uygulama ancak adım adım her anınızı yakalayabiliyor, sayesinde şehrin tüm duraklarını keşfedebilir, tarihi yapıların bilgilerini önceden okuyabilirsiniz. Budapeşte'de sıklıkla rehberliğine başvurduğumuz bu uygulama kesinlikle bizden geçer not aldı. Bundan sonra telefonumuzun olmazsa olmazı:)

Bu arada eğer zamanınız varsa benim içimde kalan bir etkinlik olan bir opera bileti almanızı da yine kesinlikle tavsiye ederim. Özellikle Terör Evi ve Vjdahunyad Kalesi'ne biz bayıldık.


Budapeşte'ye gitmeden önce sıklıkla metini duyduğum kaplıcalarından biz Szechenyi'yi tercih ettik, diğerlerini gezme ya da görme fırsatımız olmadığından bir kıyaslama yapamayacağım ama hem dış hem de iç havuzları oldukça başarılı olan bu kaplıca soğuk havada içimizi ısıttı. Aynı zamanda yarım saatlik bir masajda almıştım, oldukça cüzi bir ücreti olan masajlarını da yine önermeden geçemeyeceğim. Biz gündüz vakti gitsek de zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığımız kaplıcadan akşam çıktığımızdan hem gündüz hem akşam yararlanma imkanı bulduk ve akşam ışıklarında ayrı güzel olduğunu da deneyimlemiş olduk. Özellikle son bir saat yağan yağmura kimsenin aldırış etmeden sıcak suya kendini bırakması izlemeye değerdi.




Siz de bu kaplıcayı seçecek olursanız eğer, birbirlerine yakınlıkları dolayısıyla aynı gün Opera Binası, Terör Evi,Kahramanlar Meydanı, Şehir Parkı, Vjdahunyad Kalesi ve Szechenyi sırasıyla gezebilirsiniz.

Kaplıcalar kadar harabe barlar da şehrin olmazsa olmazlardan elbette. Ruinbar ya da yıkıntı bar olarak da isimlendirilen bu mekanlar Macaristan'ın komünizmden çıktığı dönemde bastırılan duygu ve düşüncelerinin bir anlık patlaması olarak görülüyor. Gündüzleri oldukça sakin, geceleri ise fazlası ile eğlenceli bu mekanları gezerken insan zaman makinesinde yolculuk ettiğini hissedebilir adeta. Biz de birbirine yakın bu mekanlara hemen her gün uğradık ve büyük bir çoğunluk gibi favorimiz Szimpla Kert oldu. Şehri gezerken hemen hemen her yerde bulacağınız küçük el broşürlerinde bu mekanların top 10'unu kolaylıkla bulabilirsiniz, özellikle Szimpla Kert'te open stage alanında çıkan grupların gözlerindeki ışık ve heyecan bizi inanılmaz iyi hissettirdi diyebilirim.

Şehir Park'ı gittiğimiz mevsim itibariyle biraz soğuk ve yağmurluysa da buz pistindeki insanların coşkusu görülmeye değerdi. Ancak dediğim gibi yeşil alan için fazla cömert olduğunu söyleyemeyeceğim Bupapeşte'de bu anlamda bizi mutlu eden ender yer Margaret ( Margit-Sziget) adası oldu. Ada oldukça küçük ve adını verdiği Margaret Köprüsü'nden yürüyerek ulaşmak mümkün. Bu adada yürüyen, koşan, piknik yapan ve bisiklet süren bir çok insana yılın mevsiminde rastlamanız tesadüf değil. Çünkü hatrı sayılır soğuğa rağmen Macarlar sporu terk etmiyorlar. Biz ise üç tekerlekli minik arabamızın pedallarına ha gayret diyerek dolaştık adayı ve oldukça eğlendik.



Centrall Market Hall'a gelince alt tarafı şarküteriye ayrılan üst katı ise hediyelik eşya ve yemek yeme alanı olarak kullanılan bu yapının bizi çok da çektiğini söyleyemeyeceğim. Elbette gurme iseniz, farklı peynirler, etler denemek ister iseniz belki satın alabilecek bir şeyler bulunabilir ancak böyle bir iddianız yok ise bir göz atıp çıkmakta vakit anlamında fayda var diye düşünüyorum. Üst katındaki hediyelik eşyalar zaten şehir merkezinde de aynı fiyat ve aynı kalite olduğu için yine kesinlikle zaman kaybı. Bunun yanı sıra stant sahipleri oldukça asık suratlı. Yemek yiyenlere bir anlam veremedik, şehirde bu kadar güzel yemek seçenekleri varken bu pis yerde o kadar sıra bekleyip neden insanlar burada yemek yemeyi tercih eder diye düşünmedik değil.

Sanırım yemek yenilecek yerlere geçmenin vakti geldi bile.

Deneyimleme şansı bulduğumuz yerlerden yazmaya değer ve kalbimizde hep yer edecek olan yerler şöyle:

El Rapido: Atmosferi, rahat tavırları ile insanı kendinden alan çalışanları ( izlemek bile çok eğlenceli), lezzetli yemekleri, alt katındaki havası ile ister öğlen yemeği durağı ister akşam sohbeti için ideal. Ortalama 10-20 TL arası doyumluk şeyler yenilebilir.



MAK: Şıklığı, sunumundaki zerafetini izlemek yemeklerinden çok cezbetmek üzereydi ki siparişlerimiz geldi. Minik ve hoş atmosferi olan romantik bir yemek durağı adeta, ya da ulvi bir iş arkadaşı yemeği durağı. Bir akşam mutlaka uğramalık, başlangıçlar 22-30 TL, ana yemekler 40-65 TL arası.


Padron: Nedenini bilmiyorum ama en çok etkilendiğim yerlerden biri oldu. Sıcacık, samimi ve tertemiz. Küçücük bir aile işletmesi, daracık bir ara sokakta ama rezervasyon şart. Çünkü lezzetinden sual olunmuyor. Mükemmel bir tapas durağı, 4 tapar, 4 kadeh şarap 70 TL ye yakın bir tutardı. Bence bu lezzete oldukça az.


For Sale Pub: Sadece bir şeyler içip müzik dinledik, biraz pis bir ortamı olduğu kesin ama yine de farklı, en güzel yanı müzik :)

Szimpla Kert: Her akşam uğramalık, öğlen vakti duvar duvar gezmelik, farklı, güzel, eğlenceli. Oldukça ucuz, ayrıca giriş ücreti vs yok.

Blue Bird Cafe: İster hafta sonu kahvaltısı ister tatlı durağı. Renkleri, garsonları, gece yanan mumları, her şey harika. Menüsü alışık olduğumuz tatlarla dolu. Fiyatlar son derece makul.



Tunin Bar & Burger: Şehrin bir numarası diyordu sosyal medyada. Bizi tatmin ettiği kesin ancak burgerlar çok ciddili çok büyük:) Lezzeti gerçekten süper, kesinlikle denenmeli. Tek kötü yanı patatesi. 27-40 TL arası burgerları.

Ket Szerecsen: Padron gibi tapas bar burası da, akşam yemeği için rezervasyon şart çünkü bazen boş yer olsa bile almayabiliyorlar. Deniz mahsüllü tapaslarının hepsini denedik hepsine bayıldık. Ortamda bir numara yok, garsonlar standart ancak yemekler bir harika idi. İki kişi bir akşam yemeği 100-120 TL arası.


New York Cafe'ye gelince, eğer Budapeşte bileti ya da planınız varsa ve en az bir kaç blog gezmişseniz eminim okuduğunuz gidilmezse gidilmez yerlerden ancak ne yalan söyleyeyim biz öyle olduğunu düşünemedik. Bir filtre kahve, bir küçük dondurmaya 48 TL ödedik ve bahsedilen ambiyansı sanırım biz yakalayamadık. Masalar birbirine inanılmaz yakın ve zaten bina aynı zamanda otel olduğu için kafeye gelenler, otel misafirleri, fotoğraf çekenler hepsi ayrı bir kargaşa ve kaos. Garsonlar desen standart, üst kattan gelen güzel bir piyano sesi varsa da onu da bu gürültü kirliliğinden çok fazla dinleyemedik. Bina çok ihtişamlı ve güzel evet ama hepsi bu. Dolayısıyla benim naçizane tavsiyem gidin görün ama oturup bir şey yiyip içmeyin :)


Yine ben araştırmalarımı yaparken sıklıkla adını duyduğum Gelarto Rosa var. Zaten yorumların çoğunluğunda mekanın güzel olduğu, dondurma sunumunun güzel olduğu ancak maalesef tadında bir numara olmadığı yazıyordu sıklıkla, ben de keza tamamına katılıyorum bu yorumların. Mekan düş bahçesi gibi küçücük fıçıcık ancak dondurmada tat yok.



Gozsdu Udvar, Blue Bird, Spiler'in de içinde bulunduğu eskicilerin yer aldığı, yan yana bir çok cafe, pub ve restautantın olduğu çok canlı ve hareketli bir pasaj. Kesinlikle uğranması gerekiyor diye düşünüyorum. Buradan hediyelikler almak da mümkün.

Hediyelik demişken, Budapeşte'de hediyelik ne alınır sorusuna verilecek çok önemli ya da heyecan uyandırıcı tek önemli şey teneke oyuncaklar benim nezdimde. Bunun dışında magnetler, paprikalarının ünü olduğundan biberler, kupalar, tarihi yerlerin minik bibloları ve kışlık bereler adım başı göreceğiniz şeyler. Ancak oyuncak müzesini çok seven bir çift olarak bunların yanı sıra çok güzel bir teneke oyuncak aldık biz ve bu tarz nostaljik ürünlere önem verenlerdenseniz hediyelik eşya dükkanlarının arka raflarını mutlaka ziyaret etmelisiniz.




Yine Macarlar outdoor spora önem verdiklerinden The North Face başta olmak üzere fazlası ile mağaza var ve bazı ürünlerin fiyatları bizden oldukça uygun.


Son olarak işte tam da bu fotoğraftaki Kürtöskalacs :) Özellikle yeni yapılmışken yani sıcacıkken mutlaka almalısınız. Tarçın, çikolata, vanilya gibi seçenekler varsa da biz tarçına bayıldığımız için tarçınlı tercih ettik. Fiyatı 3 TL den 10 TL ye değişiyor. Ürün aynı ürün tek farkı lokasyon :)

Biz Budapeşte'de 4 günde toplam 85 km yürüyüp girilmedik delik bırakmadık ve çok eğlendik umarım siz de aynı tadı alırsınız. Bu arada 530 TL bilet, 333 TL konaklama ile birlikte toplam 2000 TL ye yaptık tüm bunları.

Başka bir seyahat plan ve paylaşımında bulunana dek sağlıkla kalın.